Hırs benim için çok kıymetli kelimelerden biriydi.
Son dönemde öğrendiğim çoğu şeyin zihnimde bir yere oturmaya başladığını hissediyorum. Hepsi sanki bir yerlere oturuyormuş da gerçekten anlıyormuşum gibi geliyor.
Bu içeriğin video versiyonu için:
Şu sıralar Krishnamurti okuyorum. Kendisi 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri ama Batılı olmadığı için Türkiye’de pek bilinen bir isim değil, bizim okullarda gördüğümüz tarzda bir düşünür değil. 1800’lerin sonlarında Hindistan’da doğmuş, gerçek mutluluğun içsel anlayışla nasıl elde edilebileceğini sorgulayan konuşmaları ve yazıları olan bir isim. Bana da çok şey kattı.
Bugüne dek antropoloji ve felsefe üzerine birçok şey okuyup birçok düşünürün, bilim insanın görüşlerini dikkatle anlamaya çalışmıştım. Krishnamurti’yi okuyunca bugüne kadar okuduklarım sanki savruk savruk zihnimin içindeymiş de bu adamın soruları ve anlatılarıyla yerine oturuyormuş gibi hissetmeye başladım. Biraz da bunlardan bahsetmek istiyorum.
Sadece 2 konudan kısaca bahsedeceğim. Amacım da size de birkaç soru sordurabilmek. Konulardan ilki hırs.
Hırsın iyi mi yoksa kötü mü bir şey olduğuna bakmadan önce şu soruyla gidelim istiyorum. Etrafınızda hırslı olarak gördüğümüz insanları bir düşünün, neler yapıyorlar, hırslıyken nasıl bir ruh halindeler?
Daha büyük bir insan olmak istiyorlar, daha iyi imkanlara sahip olmak istiyorlar, daha fazla şey istiyorlar. Bunun yakında büyük oranda kendilerini düşünüyorlar, kendi hırslarını gerçekleştirebilmek için amaçlarına hizmet etmeyecek diğer insanları bir kenara itiyorlar. Aslında toplumda başarılı olanlar ile geride kalanlar arasında bir çatışma yaratıyorlar. Yani hırsla bir şeyler inşa etmeye çalışırken yıkıcı bir sürecin içindeler.
Hırslı insanların ruh halleri bir kenarda dursun. Şu soruyu sormak istiyorum:
“Bir şeyi sadece o şeyi sevdiğin için yaparken hırslı mısın?“
Resim çizmek mesela veya kitap okumak. Bir şeyi bütünüyle kabul edip onu değerli görerek yaparken hırslı olmuyoruz. Bir yere gelmek istemiyorsun, kar amacın yok, daha iyi sonuçlar arzulamıyorsun. O şeyi yapıyorsun, çünkü o şeyi seviyorsun. O işte iyisin ama hırslı değilsin. O işten hayatını kazanacak kadar kendini geliştirebiliyorsun ama hırsın yok.
Bir şeyi gerçekten o şeyi sevdiği için yapmayan insanlar mutlular mı? Sevmediğiniz bir işte çalışıyorsanız kendinizi düşünün. Gününün 8 saatini bir işe veriyorsun, yolunu, hazırlığını da düşününce bu süre neredeyse uyanık kaldığın her ana eşit. Gününü sevmediği bir şeyle geçiren biri mutlu olabilir mi? Huzurlu olabilir mi? İyi yaşayabilir mi? O sistemin içinde yükselebilmek için hırslara sahip olan biri yıkıcı olmaktan başka bir yola sahip olabilir mi?
Bu sarmala girmemek için öğrenme ve eğitim bizim için çok kıymetli. Neyi gerçekten mutlu olarak, tümüyle kabullenerek yaptığımızı keşfetmek çok değerli. Belki de atılabilecke ilk adım bu. Bunu da öğrenerek, eğitimle yapabiliriz. Gerçekten öğreniyorsan hayat boyu öğreniyorsun diyor, Krishnamurti.
Kurumuş bir yaprak, uçan bir kuş, herhangi bir koku; mutlu insanlar, mutsuz aileler her şeyden öğrenirsin. Böyle düşününce aslında öğretmen yok, rehber yok, filozof yok, guru yok.
Hayatın kendisi senin öğretmenin ve hep öğrenme halindesin, diyor.
İşte eğitimin bize bu tümüyle yapacağımız şeyi bulmaya yardımcı olması gerekir. Böylece hayatımız boyunca değerli olduğunu hissettiğimiz, bizim için derin anlamları olan bir işte çalışırız.
Tam da bu yüzden gençken gerçekten neyi sevdiğini bulmak çok önemli.
Bol bol öğrendiğimiz, öğrenmek için rehberlere ihtiyacımız olmayan günleriniz olsun.