Bu farkındalık mükemmelliyetçilik üzerine düşüncelerimi çok değiştirdi. Geçenlerde şöyle bir söz duydum: Hiçbir şeyin mükemmel olamayacağının farkında olarak her şeyi mükemmelleştirmeye çalışmak.
Bu içeriğin video versiyonu için:
Uzaktan bakıldığında biraz çelişkili gibi geliyor. Nasıl yani, hem hiçbir şeyin mükemmel olamayacağını biliyorsun hem de her şeyi mükemmelleştirmeye çalışıyorsun. Biraz derinine indiğimde düşüncelerimin biraz daha bu söze yakın olduğunu fark ettim.
Bu görüşün, yani hiçbir şeyin mükemmel olmayacağını bilerek mükemmelleşmeye çalışmanın gerçekçi ve pratik olduğunu düşünüyorum. Bu içerikte Zen Budizmi başta olmak üzere birçok akıma göz atacağız ve bir de anıdan bahsedeceğim.
Bu söz aslında Zen Budizmindeki gerçekliği olduğu gibi kabul etmek ve anın farkında olmak konusuyla yakından ilgili. Zen’de, mükemmellik bir son hedef değil, sürekli bir süreç olarak görülüyor. Mevcut durumu kabul edip onun içinde anlam bulmak diyebiliriz. Birçok içerikte üzerine konuştuğumuz sonuç değil, süreç odaklı olmak yani.
Konu ne olursa olsun her zaman daha iyi olacak, hiçbir zaman kusursuz bir şey olmayacak ama her zaman daha iyiye, kusursuza ulaşmaya çalışma gayesi olacak. Bu büyük bir hırs gibi insanın içini yiyip bitiren bir şey değil, yaptığın şeyin farkında olma ve şu anda kalabilmenin anahtarlarından biri.
Mükemmelliyetçilik erişilemez bir döngü
Çok basit bir örnek üzerinden gidelim. Çay demlemek örneğin. Mükemmel bir çaya erişmek imkansız, her zaman daha iyisi olabilir değil mi?
Zen’de çay demlemek, sadece çay içmek için yapılan bir işlem değil, bir meditasyon biçimi olarak görülüyor. Biraz önceki konulara dokunarak ilerlersek çay içmek bir sonuç, çayı yapmak ise bir süreç. Zen’de odak süreçte olduğundan çayı demlerken, suyun kaynamasını izlemek, çay yapraklarının suyun içinde açılmasını görmek, bu süreçlerin her bir anına odaklanmak kıymetli. Burada asıl önemli olan, mükemmel bir çay elde etmek değil, çay demleme sü recinin her aşamasında tamamen hazır ve bilinçli olmak olarak görülüyor. Şimdi buradan çay örneğini çıkaralım. Hayatın her alanında elde edilecek sonuç değil, o sonuca giden yolda karşımıza çıkacak her şeye hazır ve bilinçli olabilmek diyebiliriz.
Buna benzer düşünceleri birçok görüşte görebiliyoruz. İçsel anlam yaratma pratiği yönünden Varoluşçuluk, kontrol edemediğinden ziyade içe odaklanmak yönüyle Stoacılık’a bağlayabiliriz ama geçenlerde bu konuyu birinin Gazali ve Sufizm’e bağlaması beni biraz daha o konuyu öğrenmeye itti.
Konunun Sufizme ve Gazali’ye nasıl dokunduğu hikayesi biraz uzun ama ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Kısaca anlatmaya çalışayım.
Bu yakınlarda buza girmeye başladım. Bu içeriği konusu değil ama buna değinmeliyim.
Öncesinde kendine ait bir nefes tekniği ile vücudunu adeta çakı gibi yapmayı başarmış biri var, ismi Wim Hof. Dünya’nın birçok bölgesinde bu adamın nefes eğitimini öğrenmiş ve dersler veren insanlar var. Bu insanlardan biri olan Tobias yaşadığımız kasabada eğitimler veriyor. Bir gün ondan nefes egzersizi ve meditasyon eğitimi aldık. Eğitim sonrasında da grup grup buza girdik. Nasıl olduysa bizim grup erken pes edince buzda hoca, ben ve bir Amerikalı arkadaş kaldık. Buzun içinde bir Alman, bir Amerikalı bir de Türk vardı yani. Tabii bu fıkrada konuştuğumuz konu onların Türkiye’yi ne kadar kıskandıkları olmadı. Tobias’a rehberli meditasyonlarda sıkça söylenen “be centered” yani merkezde ol, merkezde kal söyleminini biraz daha detaylı anlatıp anlatamayacağını sordum.
Ama öncesinde bunu bir örnekle biraz açmalıyım. Felsefe videoları paylaşan Pelin Dilara Çolak da Zen Budizm’i videosunda bahsediyordu. Batı’da ana karakterler ve öğeler eserin merkezinde, ortasında yer alır ama Doğu’da pek merkez, orta yoktur, öğeler dağınık ve ana karakter soru işaretidir.
Tobias ile bu konuyu konuştuk biraz. Bu “be centered” söyleminin aslında nesneler ile hatta hayat ile ilişkimizde acaba bizi merkeze koyarak ben merkezli şekilde etrafa bakıp bakmayacağımızı tartıştık. Tobias çok net bir şekilde bunun aslında kendini merkeze koymak değil, dağılan odağı tekrar içe çekmek için kullanıldığını söyledi.
Bu konuda pek bilgim yok, Tobias’ın düşüncesine katıldım, güvendiğin bir insanın düşünce filtresini doğru kabul etmek epey pragmatik bir yol malum. Biz bunları konuşurken yandaki Amerikalı arkadaş da Sufizmden örnek verdi. O ana dek Sufizm’in herhangi bir şekilde bu konularla alakalı olacağını düşünmemiştim. O ana dek Sufizmin detaylarını bile bilmiyorum. Belki siz de sadece adını duymuşsunuzdur. Bu coğrafyada entelektüellik ile din ile alakalı olan ile kurulan ilişkinin o negatif tarafından etkilenmişim belli ki.
İslam’ın bir kolu olan Sufizm’in ende gelen isimlerinden Gazali, gerçek bilgi ve mükemmelliğin dış dünyada değil, iç dünyada, yani kişinin kendi ruhani gelişiminde bulunabileceğini düşünüyor. erçek mükemmellik, dışsal başarılar veya maddi kazanımlar üzerinden değil, kişisel manevi gelişim ve Tanrı’ya olan içsel yakınlaşma üzerinden anlatılıyor yani. Bu da Zen’deki anın farkındalığı ve süreç odaklı düşünmeyle kesinlikle paralel bir bakış açısı.
Her iki gelenek de, bireyin içsel yolculuğuna ve kişisel gelişimine büyük önem verir ve bu yolculukta, mükemmellik bir sonuç değil, sürekli bir içsel gelişim ve dönüşüm süreci gibi yorumlanabilir. Amerikalı arkadaşın yorumlarından, sonrasında da okuduklarımla böyle özetleyebilirim ama mini de bir itirazım var: Sufizm’in Zen’den ayrıldığı nokta amaçlar ve süreçlerin tamamlanması yönünden olabilir.
Sufizm’de bu bakış açısının amacı Tanrı’ya yakınlaşmak ve onu anlamakken Zen’de asıl amaç Satori, yani aydınlanma. Onun tanımı da şimdiki anın farkındalığına ulaşması ve her şeyin doğal durumunu olduğu gibi kabul etmesi demek.
Konu çok dağılmadan hemen buradan çıkıyorum. Bunca görüşten aklımıza kazıyıp yola devam etmemiz gereken birkaç düşünce var bence. Gerçek mükemmellik, ulaşılması gereken bir hedef değil, şu anı tam olarak yaşama sanatı. Yani onu mükemmel yapmaya çalışma gayreti. Bu gayret her anın içindeki potansiyeli iyi kullanmakta gizli, kendini yıpratmakta kesinlikle değil. Böylece, mükemmelleşti rmeye çalışarak, sadece belirli hedeflere ulaşmakla kalmaz, aynı zamanda her anın içindeki huzuru ve tatmini de deneyimleyebiliriz.
Bu süreci hem başarıya hem de içsel barışa giden yol gibi görebiliriz. Haliyle mükemmel olmayını kabul edeceğiz, onu iyileştirmeye çalışacağız ve aynı zamanda mevcut anın güzelliklerinden faydalanıp dersler çıkaracağız. E daha ne olsun.
Bu içerikte de yalınca değinmeye çalıştığım, dünyanın dört bir yanından çok farklı geleneklerden, çevreden etkilenerek inşa edilmiş birçok görüş var ama hepsinin ortak noktası net. Gerçekliği kabul etmek, mevcut durumda anlam bulmak ve sürece odaklanmak. Bir sonraki içerikte görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.